Kayseri Deprem de Mütahhidin ve İdarenin Cezai - Hukuki Sorumluluğu
27
Şub

Kayseri Deprem de Mütahhidin ve İdarenin Cezai – Hukuki Sorumluluğu

Click to rate this post!
[Total: 0 Average: 0]

Kayseri Barosu Avukatlarından Avukat Oktay AYDOĞDU, Mütahhidin ve İdarenin Cezai – Hukuki Sorumluluğu  davaların da tecrübesi ve hukuk bürosu ile yardımcı olmaktadır.

Türkiye’nin en son olarak 2023 Şubat ayın da karşı karşıya kaldığı en önemli tabii afetlerden biri depremdir. Ülkemiz dünyanın en aktif deprem kuşaklarından birinin üzerinde yer almaktadır ve ülkemizin hemen her bölgesinde deprem riski bulunmaktadır. Her ne kadar deprem önlenemez bir doğa olayı olsa da deprem gerçekleştikten sonra oluşacak zararların en aza indirilebilmesi mümkündür. Gerek bireysel gerek de toplumsal olarak felaket öncesinde alınacak önlemler zararı azaltacaktır.

Gerçekten de mimarinin, mühendisliğin, inşaatın ve denetimin kötü olması, meydana gelen bir deprem sonucunda hem maddî hem de manevî olarak birçok zarara sebep olmaktadır. Bunun için idarenin kusurlu davranışlardan doğan sorumluluğu yanında, müteahhitlerin de yeterli denetim olmaksızın meydana gelen zarardan sorumlu tutulmaları gerekmektedir.

Müteahhidin Sorumluluğu

Kural olarak müteahhitler “gerekli özenin gösterilmemesinden” ve “ruhsata aykırı şekilde bina inşa etmesinden” doğan zararlardan sorumludurlar. Türkiye gibi deprem riskinin yüksek olduğu bir ülkede bu olgunun gerektirdiği kurallara uygun olarak yapılaşma gerekmektedir.

Müteahhidin cezai ve hukuki bir sorumluluğunun doğması için bu binayı kural ve kaidesine uygun yapmaması gerekmektedir. Kullanılan malzemenin uygun olmaması, statiğin hesaplanmaması, plan ve projenin uygun olarak çizilmemesi gibi eksik veya hatalı olarak yapılması gerekmektedir. Yani müteahhidin bir kusuru olmalıdır. Her şeyi uygun olarak yapması hâlinde yine de deprem bir yıkıma neden olursa illiyet bağının kesilmesi sebebiyle, müteahhide bir sorumluluk yüklenemeyecekti

Bu kapsamda müteahhitler; kolon ve kirişlerin bağlantısında sorun olması, etriye demirinin eksik kullanılması, beton kalitesinin düşük olması, yıkanmamış deniz kumu kullanılması, kolonların gereğinden fazla kısa olması yahut ucuz işçilik gibi sebeplerle meydana gelecek tüm hasarlardan sorumlu olacaktır.

Ancak müteahhidin hukuki sorumluluğu ve cezai sorumluluğu birbirinden farklı olarak değerlendirilmelidir. Hukuki sorumluluk için öngörülen süre, cezai sorumluluk için de geçerli değildir. Müteahhit tarafından yapılan binanın yıkılması hâlinde zamanaşımı, bu yapının tamamlanıp yapı kullanma izninin alındığı tarihten değil; yıkılma tarihinden itibaren başlayacaktır. Zira, neticesi hareketten ayrılabilen suçlarda zamanaşımı fiilin değil, neticenin gerçekleşmesi ile işlemeye başlar. Bu sayede soruşturmalar zamanaşımı engeline takılmayacaktır.

Yüksek mahkeme deprem sebebiyle meydana gelen hasarlarda haksız fiil sorumluluğunu kabul etmekte ve sorumluluk açısından da müteselsil sorumluluğu kabul etmektedir. Bu da binanın müteahhidi ile proje müellifinin, hasarın meydana gelmesindeki kusur oranlarına bakılmaksızın oluşan zararın tamamından sorumlu olacakları anlamına gelmektedir. Haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir davranışla bir başkasının mal veya şahıs varlığına zarar vermektir. Haksız fiilin mevcut olabilmesi için; fiil, zarar, kusur, hukuka aykırılık ve uygun illiyet bağının bir arada bulunması gerekir. Unsurlardan birinin eksikliği haksız fiil oluşmasını engellemektedir.

Cezai sorumluluk açısından ise yapı uygun şekilde yapılsaydı hiç doğmayacak bir yaralama veya ölüm meydana gelirse müteahhit taksirle öldürme ve yaralamadan sorumlu olacaktır. Burada müteahhidin gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı kusurlu bir davranışı ile öngörülemeyecek şekilde başka bir kimsenin hayatına son vermesi durumu söz konusu olacağı için “Taksirle Ölüme Neden Olma” suçu oluşacaktır. Bu suç 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesinde düzenlenmiştir:

“Madde 85- (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Taksirle yaralama suçu ise aynı kanunun 89. maddesinde düzenlenmiştir:

“Madde 89- (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.”

Ancak cezai sorumluluğun saptanması sürecinde failin kusurunun bulunup bulunmadığına bakılması gerekmektedir. Eğer kusur var ise bu kusur ile deprem sonucu binanın yıkılması arasında bir illiyet bağı bulunuyorsa, müteahhidin cezai sorumluluğu oluşur. İlliyet bağı; ortaya çıkan zarar ile failin davranışı (fiil) arasındaki bağlantı olarak tanımlanabilir. Arada illiyet bağının bulunmadığı durumlarda müteahhidin cezai sorumluluğu söz konusu olmayacaktır.

DEPREM SONRASI YIKILAN VEYA HASAR GÖREN BİNALARDA MÜTEAHHİTİN CEZAİ SORUMLULUĞU

Deprem sonrası yıkılan veya hasar gören binalarda müteahhitin cezai sorumluluğunun ortaya çıkması için binaların mevzuata uygun inşa edilmemesi gerekmektedir. Eğer gerekli özen gösterilmek suretiyle bina mevzuata uygun inşa edilmesine karşın depremde hasar görmüş veyahut yıkılmış ise kusur mevcut olmadığı için illiyet bağı kesilir ve bu durumda müteahhite bir sorumluluk yüklenemeyecektir. Cezai sorumlulukta yargılamalardaki yerleşik kıstas uyarınca yapı uygun şekilde yapılmış olsaydı hiç doğmayacak bir ölüm ve yaralama, yapının uygun şekilde yapılmamasından kaynaklanıyor ise müteaahhit taksirle öldürme ve yaralamadan sorumlu olacaktır.

HUKUKİ SORUMLULUĞU

Kıtaların birleştiği nokta olan ülkemizde fay hareketliliği diğer bölgelere kıyasla daha fazladır. Tektonik hareketlilik sıklıkla yerin derinliklerinde hissedilmeyen küçük depremler ile kendini gösterirken belirli zamanlarda yere yakın noktalarda şiddetli depremler ile karşımıza çıkmaktadır. 6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta yaşanılan ve binlerce insanımızın hayatını kaybetmesine sebep olan deprem de ne yazık ki yere yakın noktada meydana gelen şiddetli tektonik hareketlilik sonucu meydana gelmiş ve doğu anadolu fay hattının kırılmasına sebebiyet vererek fay hattı üzerindeki 10 ilimizde ciddi hasarlara yol açmıştır. Mevzuata uygun inşa edilmeyen ve eksik malzeme kullanıldığı için enkaza dönen binalar 20 binden fazla vatandaşımızın yaşamını yitirmesine sebep olmuştur. Bu yazımızda depremde yıkılan veya hasar gören binalarda müteahhidin cezai ve hukuki sorumluluğunu inceleyerek can kaybına asıl sebep olan kişilere karşı ne yapılabileceği konusunda yol göstermeye çalışacağız.

DEPREM SONRASI YIKILAN VEYA HASAR GÖREN BİNALARDA MÜTEAHHİTİN HUKUKİ VE CEZAİ SORUMLULUĞU

Müteahhidin hukuki bir sorumluluğundan bahsedebilmek için inşa edilen binanın mevzuata uygun olmayan bir şekilde yapılması gerekir. Malzemenin uygun standartlarda olmaması, bina statiğinin doğru hesaplanmaması, plan veyahut projenin mevzuatta gösterilen şekil şartlarını taşımaması gibi eksik veya hatalı işlem sonucu inşa edilmesi gerekir. Kısaca binayı inşa eden müteahhidin bir kusurunun mevcut olması gerekir. Kusurun ortaya çıkmasının akabinde müteahhidin ayıba karşı tekeffül sorumluluğundan söz edebiliriz. Müteaahhidin ayıba karşı tekeffül sorumluluğuna gidebilmek için eserin teslimi yani tamamlanan eserin iş sahibinin emrine verilmesi ve iş sahibinin eserin doğrudan zilyetliğini elde etmesi gereklidir. Teslim sonrası iş sahibi eseri muayene etmeli ve eksiklikleri vakit kaybetmeden müteahhide bildirmelidir. İş sahibinin bahsedilen ihbar ve muayene sorumluluğu sadece açık ayıplar için öngörülmüştür. Fakat muayene sırasında herhangi açık bir ayıp tespit edilememiş fakat riskli bir durum meydana geldikten sonra (örneğin deprem) binada bir kusur meydana gelmiş ise iş sahibi öncelikle durumu müteahhide bildirmelidir. İhbar sonrası iş sahibinin TBK 475.madde uyarınca seçimlik hakları mevcuttur:

  • Kusurun giderilmesini isteme: Deprem sonrası meydana gelen kusurun giderilmesi mümkünse iş sahibi müteahhitten ilgili kusurun giderilmesini isteyebilir. Ancak kusurun giderilmesi aşırı bir masraf doğuracak ise (binanın inşası gibi) kusurun giderilmesi istenemeyecek ve iş sahibi ancak aşağıdaki yollardan birini tercih edebilecektir.
  • Bedel iadesi:İş sahibi ikinci seçimlik hak olarak kusurdan dolayı müteahhitten ödemiş olduğu bedelin belirli bir oranda iade edilmesini talep edebilir. Örneğin dairelerden biri kullanılamaz durumda ise iş sahibi ilgili dairenin bedelini müteahhitten talep edebilir veya dairenin kullanılabilir hale gelmesi için yaptığı masrafı müteahhide rücu edebilir.
  • Sözleşmeden dönme: Deprem sonrası eserde esaslı bir kusur meydana gelmiş ise iş sahibi sözleşmeden dönebilir. Binanın tümüyle yıkılması halinde iş sahibi kusur oranında ödemiş olduğu bedelin iadesini ve hatta bina hafriyatının temizletilmesi ifasını dahi talep edebilir. Müteahhitin kusuru %100 ise ödediği bedelin tamamını talep edebilecektir.

Bahsedilen seçimlik haklara ek olarak iş sahiplerinin kusurdan kaynaklı olup da eser dışında uğradıkları zararı da tazmin etme hakları mevcuttur. Örneğin binanın yıkılması sonucu zemin kattaki aracı enkaz altında kalan bir iş sahibi sözleşmeden dönmesi halinde müteahhitten kusur oranında arabada ortaya çıkan zararın tazminini talep edebilir. Müteahhitin sorumluluğu eserin tam olarak iş sahibine tesliminden itibaren 5 yıl ve eğer ağır bir kusur var ise 20 yıllık süre için geçerlidir. Bu sürelerin geçmesi durumunda iş sahibi müteahhitten herhangi bir tazmin talebinde bulunamayacaktır.

İdarenin Sorumluluğu

İdare hukukunda idari sorumluluğun iki alt başlığı bulunmaktadır. Bunlar; idarenin kusurlu sorumluluğu ve kusursuz sorumluluğudur.

Kusurlu sorumluluk, ‘hizmet kusuru’ kavramına dayanmaktadır. Hizmet kusuru “idarenin kuruluşunda, düzenlenmesinde ve işleyişinde ortaya çıkan bir ‘bozukluk’, ‘aksaklık’ veya ‘boşluk’ olarak tarif edilmektedir. Hukukumuzda hizmetin “hiç işlememesi”, “geç işlemesi” veya “kötü işlemesi” hizmet kusuru olarak değerlendirilmekte olup, idarenin ortaya çıkan zararı tazmin etmesi gerekmektedir.[5]

İdarenin kusursuz sorumluluğu; idarenin kusuru bulunmasa dahi, oluşan zarar ile idarenin faaliyeti arasında nedensellik bağının bulunması hâlinde gündeme gelen sorumluluk hâlidir. Yani idarenin kusuru olmasa dahi oluşan zarardan sorumlu tutulması hukuken mümkündür.

Zarar ile idari davranış arasında illiyet bağının kesildiği veya zayıfladığı durumlarda idarenin sorumluluğu da ya ortadan kalkar ya da azalır. İdarenin sorumluluğunu ortadan kaldıran ya da azaltan hâller şunlardır: mücbir sebep, beklenmeyen hâller, zarara uğrayan kişinin davranışı, üçüncü kişinin davranışı.

Ülkemizin büyük bir kısmı deprem bölgesinde bulunduğundan depremin önlenmesi mümkün olmasa bile nerelerde deprem olabileceği öngörülerek idarece gerekli önlemler alınarak zararın minimuma indirilmesi sağlanabilir. Aksi durumda idarenin hizmet kusuru nedeniyle sorumluluğuna gidilebilecektir. Danıştay 11. D., 20.06.2007 tarih, 2005/1353 E., 2007/6248 K. sayılı kararında:

“Bir idari işlem veya bir idari sözleşmenin uygulanması durumunda olmayan, idarenin her türlü faaliyetlerinden veya hareketsiz kalmasından, araçlarının kullanımından, taşınır ve taşınmaz mallarının veya tesislerinin yönetiminden dolayı oluşan zararları idari eylem sonucu oluşan zarar ve buna yol açan eylemi de sonuç olarak idari eylem kavramı içerisinde düşünmek gerekmektedir. Deprem nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zararların tazmini istemiyle açılan bu davada, yapının üzerinde bulunduğu zeminin özelliği, zemin durumuna göre depreme dayanıklılığının kontrolü, yapı kullanma izni bulunup bulunmadığı, imar planları ve inşaat ruhsatlarının hangi idarelerce yapıldığı ve verildiği, yapıların imar açısından denetlenmesi, afete uğramış ve uğrayabilecek bölgeler ile yapı ve ikamet için yasaklanmış afet bölgelerinin tespit ve ilan edilip edilmediği, afet bölgelerinde yapılacak yapılarla ilgili kuralları, yapı tekniklerini, projelendirme esaslarını, ülkenin deprem haritalarını hazırlamak konusunda idarelerin üzerlerine düşen görev ve yetkileri yerine getirip getirmediği, denetim ve kontrol görevlerini yapıp yapmadığı hususları ayrı ayrı irdelenmeli ve idarece gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı belirlenmeli ve bunun sonucuna göre; idarenin belli bir hareket tarzı izleyip izlemediği veya hareketsiz kalıp kalmadığı ortaya konulmalıdır. Olaya bu açıdan bakınca yukarıda yapılan belirleme sonucu olayda idarelerin hareketsizliği söz konusu olmakla öğretide de kabul edildiği gibi idarenin bu hareketsizliğinin ‘olumsuz eylem’ olarak kabulü gerekmektedir. Mücbir sebep, sezilemeyen ve karşı konulamayan bir olayı ifade eder. Bu sebep, zararı idareye yüklenebilir olmaktan çıkaran ve zararla idari faaliyet arasındaki illiyet bağını kesen dış bir etken olarak doğal, toplumsal veya hukuki bir olaydan kaynaklanabilir. Sezilemezlik, karşı konulamazlık, kusursuzluk ve gerçeklik halleri mücbir sebebin ayırt edici öğelerini oluşturmaktadır. Deprem kuşağında yer alan bölgede, deprem gerçeğinin bir veri alınması suretiyle yerleşmelerle ilgili alanların belirlenmesi, bu alanlardaki yapılaşmaya ilişkin kararların alınması, uygulanması ve denetlenmesiyle ilgili idari faaliyetlerin bütünündeki olumsuzluklardan oluşan idarenin ‘olumsuz eyleminin’ bulunması durumunda, depremin mücbir sebep olarak değerlendirilerek zararla illiyet bağını kestiğini kabule olanak bulunmamaktadır. Bu durumda, Mahkemece uğranıldığı ileri sürülen zararın oluşumunda idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi sonucu bir karar verilmesi gerekirken depreminin mücbir sebep kabul edilerek zararla idari faaliyet arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı gerekçesiyle davanın reddi yolundaki kararda isabet görülmemiştir.” şeklinde bir hüküm tesis etmiştir.

Kayseri Deprem de Mütahhidin ve İdarenin Cezai - Hukuki Sorumluluğu
Kayseri Deprem de Mütahhidin ve İdarenin Cezai – Hukuki Sorumluluğu

Danıştay bu kararında deprem kuşağında yer alan bir bölgede yürütülen faaliyetlerde idarenin depreme karşı hazırlıklı olması gerektiğini ve idarenin bu konuda gerekli çalışmaları, araştırmaları, kontrolleri, denetlemeleri yapmadığı takdirde mücbir sebebe dayanarak sorumluluktan kurtulamayacağını açıkça belirtmiştir.

7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’da belirtildiği üzere belediye, mülk idare amirleri ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na afet bölgelerindeki yapıları denetleme görev ve yetkisi verilmiştir. Bu makamlar sorumlu oldukları alanlarda yapıların mevzuata uygun olarak yapılıp yapılmadığını denetlemekle yükümlüdürler. Deprem nedeniyle zarara uğrayan kişi binanın mevzuata aykırı yapıldığını ispatladığı takdirde, idarenin oluşan zararı tazmin etmesi gerekecektir.

EMSAL KARARLAR

Örneğin; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, depremde hasar oluşması nedeniyle uğranılan maddi zararın yükleniciden tazmini istemli bir dava kapsamında vermiş olduğu kararında, dava konusu zararın, 17 Ağustos 1999 günü gerçekleşen deprem nedeniyle oluştuğu, bina plan ve projesine, imar düzenlemelerine ve deprem yönetmeliğine uygun yapılmış olsa bile, gerçekleşen depremin 7,4 şiddetinde olduğu göz önüne alındığında, binanın deprem nedeniyle hasara uğramasının kaçınılmaz olduğu, bu nedenle belirlenen tazminat tutarından hakkaniyet gereği uygun bir indirim yapılması gerektiği, belirtilmiştir (Bkz. YHGK, E.2012/4-786, K.2013/318, T.6.3.2013).

Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, E. 2013/4-1706, K. 2015/1205, T. 15.4.2015 sayı ve tarihli kararında, deprem nedeniyle, resmi raporlara göre 285.211 ev ve 42.902 iş yerinin, resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 133.683 çöken bina ile yaklaşık 16 milyon insanın, depremden değişik düzeylerde etkilenmiş olduğu, bu nedenle gerçekleşen depremin gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden birisi olduğu hususları gözetilerek, zarar tutarının ne kadarlık kısmından davalıların sorumlu olacağının tam olarak tespit edilememesi halinde, depremin niteliği ve olumsuz etkisi de dikkate alınarak, adalete uygun bir şekilde karar verilmesi gerektiği, belirtilmiştir.

 

Sonuç

Deprem sebebiyle meydana gelen zararlarda yalnızca müteahhide veya idareye sorumluluk yüklemek doğru olmayacaktır. Bu noktada toplumsal bir sorun olan ve ülkemizde çok büyük maddi ve manevi zararlara sebep olan bu afete karşı ülkedeki herkesin kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekmektedir. Ancak kanun koyucunun daha caydırıcı düzenlemeler yapması ve idarenin denetimlerini daha dikkatli ve sıkı yapmasının bu durumun düzelmesinde büyük etkileri olacağı açıktır. Nitekim denetimlerin sıkılaşması ve düzenlemelerin daha caydırıcı hâle gelmesi, binaların yapım sürecinde en yetkisiz çalışandan en yetkili mühendise kadar herkesin işini daha özenli yapmasını sağlayacaktır. Böylece deprem her ne kadar önlenemeyen bir tabii olay olsa da sonucunda oluşabilecek zararlar en aza indirilecek ve deprem kuşağında olan ülkemizin bu doğa olayından olabildiğince az zarar ve yara alarak çıkmasını sağlayacaktır.

Kayseri Barosu Avukatlarından Avukat Oktay AYDOĞDU, Mütahhidin ve İdarenin Cezai – Hukuki Sorumluluğu  Davaların da Kayseri İlinde müvekkillerine en sağlıklı, hukuki bilgileri vermektedir. Mütahhidin ve İdarenin Cezai – Hukuki Sorumluluğu  davaların da tecrübeli hukuk bilgisi gerektiren davalardır. Ufak bir hata durumunda çok büyük hak kayıpları  da yaşanabilir. Bu nedenle Kayseri Mütahhidin ve İdarenin Cezai – Hukuki Sorumluluğu  Avukatı Oktay AYDOĞDU, her zaman hukuki bilgisi ve tecrübesi ile müvekkillerine yardımcı olmaktadır. Kayseri Avukat Oktay AYDOĞDU.